6 Şubat depremlerinin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen aileler kayıplarını bulamadı. Afet Çocuk Sivil Koordinasyon ekibinden Hatice Kapusuz, “İlk iki aylık sürede 670 kayıp girdik sisteme. Bunların bir kısmı bulundu. Mezarlıkta defnedilen çocuklar oldu. Ancak 300’e yakın çocuk, mezarlıkta veya hastanede bulunamadı” dedi.
Deprem Mağdurları ve Kayıp Yakınlarıyla Dayanışma Derneği (DEMAK), 11 il genelinde 145 kişinin kayıp statüsünde derneğe kayıtlı olduğunu, bunların 38’inin çocuk olduğunu söyledi. Kayıpların yaşları ise 1 ile 80 arasında değişiyor.
Bakan “Kayıp yok” dedi
Seçimlerden sonra kurulan yeni kabinenin Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, 11 Ocak günü katıldığı bir toplantıda sosyal medyada gündeme getirilen “kayıp depremzede çocuklar” iddiasını yalanladı. Göktaş “1912 çocuğumuzdan bir tanesinin bile kayıp olması durumunun söz konusu olmadığını tekrar ilan ediyorum” dedi.
Konu iki kez Meclis gündemine de taşındı
İyi Parti 23 Ocak’ta, DEM Parti ise 6 Şubat’ta depremde kaybolan çocuklara yönelik araştırma önergesinin TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmesi için grup önerisi sundu. İyi Parti’nin önerisi; AKP ve MHP’nin oylarıyla reddedildi.
“300’e yakın çocuk mezarlıkta veya hastanede bulunamadı”
Kayıp çocuklara ilişkin belirsizlik sürerken Afet Çocuk Sivil Koordinasyon ekibinden Hatice Kapusuz, 6 Şubat akşamında kayıp çocuklara ilişkin olarak çalışmaya başladıklarını belirterek, şunları söyledi:
“Biz 6 Şubat akşamı çalışmaya başladık. Afet Çocuk Sivil Koordinasyonu’nda kayıp çocuklar için bir grup oluşturduk. 6 Şubat akşamı kayıp çocuklarla ilgili verileri taradık. Her afet dönemi çocuklarla ilgili ihlaller yarattığı için herhangi bir vaka bile yansımadan çalışmaya başladık. Kayıp ilanlarını derledik, derlediğimiz ilanları da teyit ederek raporladık. Bunu yaparken temel bilgileri topladık. Yani nerede görüldü, nerede çıkarıldı, son hali nasıldı, kaç yaşındaydı gibi detayları barındıran bir liste tuttuk. Bu listeyi iki ay boyunca aktif takip ettik. Ailelerle haberleştik. İlk iki aylık sürede 670 kayıp girdik sisteme. Bunların bir kısmı bulundu. Mezarlıkta defnedilen çocuklar oldu. Ancak 300’e yakın çocuk mezarlıkta veya hastanede bulunamadı. Gönüllü bir gruptuk zaten. Verileri TÜBİTAK ve CHP ile paylaştık. CHP kayıp komisyonu kurdu. Oradan sonra çok yıpratıcı da bir süreç ve gönüllü bir grubun kapasitesini aşmaya başladı.
“Seçimden sonra yeni bakan bu sürecin takibini bıraktı”
İki açıklama oldu. Biri bizim biri de bakanlığın. Bakanlık ‘kayıp yok’ derken biz tarayıp 100’e yakın kayıp vakası girmiştik. Bir süre sonra Aile ve Sosyal Hizmetler de veri açıklamak zorunda kaldı. Biraz orayı ittirebildik. ‘Biz veri paylaşıyoruz siz takip etmiyorsunuz’ gibi sitemler ettiler. Seçimden sonra ise veri açıklama tamamen durdu. Seçimden sonra yeni bakan bu sürecin takibini bıraktı. Danışma hatları kurdu bakanlık. Kayıp ilanlarını ve başvurularını alan bir hattı bu. Bakanlık, bu hatta gelen verileri hiç açıklamadı, hiçbir veri duyurulmadı. CİMER’e soruldu bizim tarafımızdan ama ya ‘ilgili birimlere iletildi’ denildi ya da hiç cevap gelmedi. Ancak bakanlığın açıkladığı verilerde de bizim verilerimizle tutmayan veriler vardı.
“Kayıp çocukların olmasının bir nedeni de bakanlıklar arasındaki koordinasyonsuzluk”
“Beyaz bir arabaya bindi ve sonra haber alınamadı”
1999 Marmara Depremi’nin tanıkları kayıp çocuklar vakalarının ardından “sahte ambulans”lardan bahsetmiş ve çocukların kaçırıldığını aktarmıştı. Kapusuz’a benzer ihbarlar olup olmadığını sorduğumuzda şöyle yanıt verdi:
“Beyaz bir arabaya bindi, gitti sonra haber alınamadı gibi aktarımlar oldu. Çoğunlukla bir arabaya binmiş, hastaneye gitmiş daha sonra bağ kopmuş gibi bir süreç vardı. Zaten sağlık, güvenlik personelinin ve refakatsiz geldiği için onu takip edecek personellerin sahaya getirilmemesinden kaynaklı bir teknik boşluk var. Kayıpların oluşmaması için ilk kural güvenliğin sağlanması. Bunu da sağlayacak kurum İçişleri Bakanlığı ve güvenlik personeli idi. İlk 2-3 gün girilmeyen yerler oldu. Bırakın güvenliği temel arama kurtarma çalışmaları yapılmadı. Yaz aylarında halen tesadüfen çıkarılan cenazeler oldu. Böyle bir ortam çocuk için zaten riskli. Kişi diyor ki ‘Ben şu bölgede bu bebeği buldum, eşim emziriyor tanıyanların bilgisine’. Çocuğu bulmuş, hastaneye götürmüş. İyi niyetli, hastaneye götürmüş ve sosyal medyadan yakınlarını bulmaya çalışıyor. Bu iyi vaka. Ama organ ve insan kaçakçılığının olmaması için hiçbir engel yok. Alanın ne kadar boş olduğunu gösteriyor bu. Bir çocuk için yaşanmış değil bu vaka. Bu şekilde sosyal medyadan eriştiğimiz ve teyitlediğimiz ailelerinin arandığı çocuklar var.”
“Kamu sorumluluğu üzerine almıyor”
Kamuda bir soruşturma ve istifa olmadığına dikkati çeken Kapusuz, “Her depremde olduğu gibi sadece müteahhitler sorumlu görülüyor. İsias ile ilgili bir dava var sadece. Kamu zaten bu sorumluluğu üzerine almıyor. Kamuda bir soruşturma ve istifa da yok. Adli tıp uzmanları gönüllü destek olabiliriz dediler, onların teklifi reddedildi. Hala kimliklendirme yapılmamış mezarlar var. TTB de gitmek istedi ve engellendi. Meslek gruplarının da desteğinin alınmadığı bir tablo var” dedi.
Hollanda’da bulunan çocuk gibi vakalar var mı?
Depremin üstünden aylar geçmişken Hollanda Maastricht’te 5 yaşında refakatsiz bir çocuk bulundu. Hollanda polisi çocuğun Türkçe konuştuğunu, depremzede olduğunu ve ailesini 6 Şubat depremlerinde kaybettiğini söylediğini duyurdu.
Kapusuz, bu şekilde başka vakalar olup olmadığına dair şunları söyledi:
“Hollanda vakası gibi olaylara denk gelmedik. Münferit olmadığı düşünülerek araştırılmadı. Suriyeli dediler, 13 yaşında dediler. O süreçte de hem çocuğun yaşını 13 gibi gösterip hem de Türk değil diyerek sorumluluk reddi yapıldı.”
“Koruma altındaki bir çocuğun hastanedeki ebeveynle kavuşması çok kısa sürede sağlanmalı”
Deprem sürecinde bakanlıklar arası koordinasyonsuzluk olduğunu belirten Kapusuz, şunları söyledi:
“Bu koordinasyonsuzluk öyle bir şey ki Aile Bakanı 52 ya da 54’üncü gün olmuş bu süreçte ‘bebeği annesinin yanına götürdük’ diye sunduğu kendince bir başarı hikayesi var. Annesi Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanede, çocuk bakanlık korumasında. Bu bir başarı hikayesi değil. Kamunun kendi sorumluluğuna dair bir açık var. Koruma altındaki bir çocuğun hastanedeki ebeveynle kavuşması çok kısa sürede sağlanmalı. Çocukların çok uzun süreler ebeveynleriyle ve yakınlarıyla eşletirilmemesi demek; ampütasyon ve deprem travması gibi ağır süreçlerle yalnız kaldıkları anlamına geliyor. O yüzden kayıp hale gelenler kadar refakatsiz hale gelenlerin de ebeveynle yan yana getirilemiyor olması çok vahim. Hastane bazlı bir sistem olması gerekiyordu ama güvenlik bile sağlanmadı.”
“Yoksulluk nedeniyle tarikatlar tercih edilir hale getiriliyor”
Kayıp çocukların devlet eliyle tarikat ve cemaatlere teslim edildiğine dair iddiaları da değerlendiren Hatice Kapusuz, “Çocukların kayıp olması afetin bu kadar büyük olduğu durumlarda olabilir. Özellikle gündüz gerçekleşen afetlerde çocukların bağının kopması normal bir durum ama hızlı bir şekilde güvenliği sağlayıp çocukları aile ile kavuşturacak bir sistem kurabilecek durumda mıyız? Soruna yok muamelesi yapan bir anlayışla mümkün değil bu. Bir anne, bir tarikat ve cemaatin yurdunda kalan çocuğu için ‘En azından karnı doyacak’ demişti. Bu bir de yoksulluk meselesinin iktidar tarafından tercih edilen bir politika olması sebebiyle de insanlar bu tarikatlara razı geliyor” ifadelerini kullandı.